Son dönemlerde adını sıklıkla duyduğumuz kaygılı bağlanma, bireylerin romantik veya arkadaşlık ilişkilerinde kendilerini yetersiz hissetme ve terk edilme endişesiyle karakterize bir durumdur. Kaygılı bağlanmanın tedavisinin karmaşık ve çaba isteyen bir süreç olduğunu belirten uzmanlar, kaygılı bağlananların genellikle düşük özsaygıya sahip bireyler olduklarını savundu.
Kaygılı bağlanma, bağlanma teorisinin temel taşlarını oluşturan John Bowlby ve Mary Ainsworth’un çalışmalarına dayanır. Bu teoriye göre; çocuklar, bakım verenleriyle kurdukları bağlar üzerinden güvenli ya da güvensiz bağlanma stilleri geliştirir. Kaygılı bağlanma ise genellikle bakım veren kişinin ilgisinin tutarsız olduğu durumlarda ortaya çıkar. Ainsworth'ün gerçekleştirdiği araştırmalarda, çocukların anne-baba ile olan bağlanma stilleri incelendi. Kaygılı bağlanmada, çocukların annelerinden ayrıldıklarında aşırı kaygı yaşadıkları ancak anne geri döndüğünde de aşırı tepki verdikleri gözlemlendi. Bu bağlanma stilinin, ebeveynin tutarsız ve belirsiz tepkileriyle şekillendiğinin altı çizildi.
Kanadalı bilim insanlarının 1991 yılında yaptıkları bir araştırmaya göre; kaygılı bağlanma, romantik ilişkilerde yüksek düzeyde güvensizlik ve duygusal bağımlılığa yol açar ve bu bireyler, ilişkilerinde sık sık duygusal dalgalanmalar yaşayabilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler, partnerlerine aşırı bağlıdırlar. Sürekli olarak partnerlerinin sevgisini ve ilgisini ararlar. Bu durum, zamanla bağımsızlık duygusunun yok olmasına neden olabilir.
ABD'li araştırmacıların 2016 yılında yürüttükleri bir çalışma, kaygılı bağlanmaya sahip bireylerin, sosyal destek arayışının daha fazla olduğunu ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için ilişkilerinde sürekli bir arayış içinde olduklarını buldu. Kaygılı bağlanmaya sahip bireyler, partnerlerinin davranışlarına karşı aşırı duyarlı olabilirler. Bir anda çok mutlu olabilirken, en ufak bir olumsuzlukla büyük bir duygusal çöküş yaşayabilirler. Kaygılı bağlanan kişiler, partnerlerinden sürekli onay ve güvence beklerler. Bu, ilişkiye fazla yük bindirir ve partneri bunaltabilir. Kaygılı bağlanma, sürekli bir endişe durumuna yol açar. Partnerinin sevgisi ve ilgisi hakkında belirsizlik yaşandıkça, kişi daha fazla kaygı hissedebilir.
Kaygılı bağlanma, büyük ölçüde erken yaşta yaşanan deneyimlerle şekillenir. Ainsworth’un 1978'deki “Strange Situation” deneyi, çocukların bağlanma stillerini anlamak için önemli bir dönüm noktasıdır. Bu deneyde, çocuklar, annelerinin yanlarından kısa süreliğine ayrıldıklarında nasıl tepki verdikleri gözlemlendi. Güvenli bağlanan çocukların, anneleri döndüğünde rahatlıkla sakinleştikleri görülürken, kaygılı bağlanan çocukların annelerinin geri dönmesine rağmen huzursuzluklarını sürdürdükleri analiz edildi. Ainsworth’ün bu bulguları, kaygılı bağlanma tarzının, çocuğun bakım veren kişinin ilgisinin tutarsız ve belirsiz olduğu durumlarda geliştiğini bir kez daha kanıtladı. 1987 yılında yapılan bir çalışma, bağlanma tarzının romantik ilişkilerdeki rolünü incelemiş ve kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin, partnerlerinin davranışlarında belirsizlik yaşadıklarında aşırı kaygı ve endişe hissettiklerini tespit etmiştir. Bu araştırma, kaygılı bağlanmanın, kişiler arası ilişkilerde güvenin zedelenmesine ve sürekli bir onay arayışına yol açtığını ortaya koymuştur.
Kaygılı bağlanma hakkında bir başka önemli araştırma ise 2006 yılında yapıldı. Kaygılı bağlanma tarzına sahip kişilerin, romantik ilişkilerde yüksek düzeyde psikolojik bağımlılığa sahip oldukları ve düşük özsaygıya eğilimli oldukları görüldü. Kaygılı bağlanma, profesyonel yardım ve kişisel farkındalıkla iyileştirilebilecek bir durumdur. Bağlanma tarzını değiştirmek zaman alabilir ancak çeşitli terapi yöntemleri ve stratejilerle kaygılı bağlanma azaltılabilir.
Bilişsel davranışçı terapi, kaygılı bağlanma stilinin iyileştirilmesinde etkili bir yöntemdir. Bu terapi, bireylerin olumsuz düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelik çalışır. Örneğin, bir kişi, partnerinin davranışlarında küçük değişiklikleri hemen ilişkiyi bitirecek bir tehdit olarak algıladığında, terapist bu düşünceyi sorgulayıp daha sağlıklı bir bakış açısı geliştirmelerine yardımcı olabilir.